Giritli Motorcu Şevki'nin 15 Haziran 1926 günü İzmir Valiliğine yaptığı
bir ihbarla ortaya çıkarılan Mustafa Kemal'e suikast olayının yeni kurulan cumhuriyette bir iktidar savaşı
olduğu bellidir. İktidarı elinde bulunduran kadro kendisine rakip olarak gördüğü bir diğer kadroyu
tasfiye etmek için bu olayı kullanmıştır. Dolayısıyla bu tuhaf davanın sanıkları
durumuna sokulan ünlü şahsiyetlerin, milli mücadelenin önde gelen paşalarının başına gelenler
pişmiş tavuğun başına gelmemiştir!
Sonuçta çoğu İttihatçı olan 18 kişi
idam edilirken Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü dışında milli mücadeleyi yürüten askeri
liderlerin hemen tümü şaibeli hale getirilmiştir. Hukuksal olarak nasıl bir skandal veya fiyaskonun cereyan
ettiği ise olayın üzerinden sekiz ay geçtikten sonra bizzat Mustafa Kemal tarafından itiraf edilecektir.
Şevki'nin
ihbarı sonucunda 15 Haziran akşamı İzmir'de ve İstanbul'da yapılan tutuklamalarla yakalanan
Ziya Hurşit, Çopur Hilmi, Gürcü Yusuf, Laz İsmail gibi kişilerin verdiği ifadelerin yanı sıra
yakalanan silahlar ve bazı diğer kanıtlardan Mustafa Kemal'in İzmir'i ziyareti sırasında Kemeraltı'nda
bir suikast teşebbüsü olacağı söylenebilir.
Ama Enver Paşa'nın adamı olarak bilinen Hacı
Sami ve İttihat ve Terakki'nin Teşkilat-ı Mahsusası'nın kurucularından Kuşçubaşı
Eşref'den yurtdışında bulunan Çerkez Ethem'e kadar birçok kişiyle bağlantısı olduğu
ileri sürülen olayın karanlıkta kalan yanları açığa çıkarılan yanlarından daha fazladır.
Tabii bütün bu kargaşa içinde asıl önemli olan tam bir yıl önce, Haziran 1925'te kapatılan Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası'nda yer alan paşaların olaya dahil edilmeleri ve tutuklanarak idam talebiyle İstiklal
Mahkemesi'nde yargılanmalarıdır. Çok değil, daha birkaç yıl önce gerçekleştirilen milli mücadelenin
kahramanları birdenbire cumhurbaşkanına suikast düzenlemeye kalkışacak kadar iktidar hırsından
gözleri bir şeyi görmeyen caniler haline gelivereceklerdir!
Kasım 1924'de Kazım Karabekir'in başkanlığında
kurulan ve Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez, Mersinli Cemal Paşa gibi ünlü komutanların
da yer aldığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Haziran 1925'te hükümetin aldığı bir
kararla kapatılmıştı. Ama İttihat ve Terakki'nin nasıl bir örgüt olduğunu iyi bilen Mustafa
Kemal Paşa açısından bu defter tam anlamıyla kapanmamıştı.
İktidar savaşı
şu veya bu şekilde devam edecekti. Bu duruma hazırlıklı olmak ve gerektiğinde hiç tereddütsüz
ve acımasız bir şekilde hareket etmek zorunluydu. İşte İzmir suikastı davası bu bağlamda
bir anlam taşımaktadır.
Mustafa Kemal'e yönelik bir suikast hazırlığından haberi
olan hükümetin olayı denetimi altında tuttuğu ve suikastçıların içine de kendi adamı olan emekli
jandarma yüzbaşısı Sarı Efe Edip'i soktuğu mahkeme sırasında paşalar tarafından
ileri sürüldü. Ama üzerine gidilemediği için kanıtlanamadı. Ancak olayın bu çerçevede geliştiğini
gösteren çeşitli işaretler vardır.
İzmir'de yakalanan tetikçilerin ardından İstanbul'da
Bristol Oteli'nde yakalanan Sarı Efe Edip İstanbul Polis Müdürü Ekrem Bey'e verdiği ifadede suikastın,
"Terakkiperver Fırkası Umumi Heyeti tarafından kararlaştırıldığını" söyleyince,
İzmir'de bulunan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Ankara'daki Başbakan İsmet Paşa'ya bütün Terakkiperver
paşalarının, yani Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez, Rüştü
Paşa, Mersinli Cemal Paşa'nın tutuklanmasını ve yargılanmak üzere İzmir İstiklal Mahkemesine
gönderilmesini isteyecektir. (Rauf Orbay o sırada yurtdışında olduğu için daha sonra gıyabında
Ankara'da yargılanacak ve 10 yıl hapis cezasına çarptırılacaktır.)
Ancak İsmet Paşa
durumdan çok emin değildir ve ortada ciddi bir kanıt olmadan, hepsi de mebus olan ve milli mücadelenin önderliğini
yapmış bu şahsiyetlerin tutuklanmasının bir skandal olacağını düşünmektedir.
Nitekim Kazım Karabekir 18 Haziranda tutuklanmış ama Başbakan İsmet Paşa'nın müdahalesiyle
hemen serbest bırakılmıştır. İçişleri Bakanı Recep Peker bu durumu bir telgrafla Mustafa
Kemal'e ihbar edecek ve bunun üzerine İzmir İstiklal Mahkemesinin Başbakan İsmet Paşa için de tutuklama
kararı çıkardığı söylenecektir ama bu da kanıtlanmış değildir.
İzmir
ve Ankara arasında karşılıklı telgraflarla durum açıklığa kavuşamayıp İsmet
Paşa yeterince ikna olmayınca kalkar İzmir'e gider. Orada Mustafa Kemal ve mahkeme heyetiyle yüz yüze yaptığı
görüşmeler sonucunda ikna edilecek ve böylece paşaların hepsi tutuklanarak İzmir'e gönderileceklerdir.
Elbette
bütün ülke ve dünya şaşkın bir şekilde olayı izlemektedir ve sadece bir kişinin, sanık
paşaların "hükümet ajanı" olduğunu, örtülü ödenekten para aldığını söyledikleri birinin
verdiği saçma bir ifade nedeniyle tutuklanmışlardır. Saçma, çünkü cumhurbaşkanına suikast düzenlenmesi
gibi bir eylemin kapatılmış bir partinin "umumi heyeti" tarafından kararlaştırılması
aklın alacağı bir iş değildir.
Sonuçta İzmir'de Elhamra Sineması salonunda yapılan
İstiklal Mahkemesi duruşmalarında celladın ipini boyunlarında hisseden paşalar mümkün olduğunca
durumu açıklığa kavuşturmaya çalışırlar. İp boyunlarındadır, çünkü İstiklal
Mahkemeleri neredeyse önüne gelene idam cezası vermekle ünlüdür. Bu kadar uydurma bir gerekçeyle tutuklanıp mahkemeye
çıkarıldıklarına göre aynı şekilde idam cezasına çarptırılmaları ve hemen
infaz edilmeleri işten bile değildir.
Mahkeme çok hızlı bir şekilde çalışarak davayı
en kısa sürede sonuçlandırmak istemektedir. Gerek Kazım Karabekir, gerekse Ali Fuat Cebesoy, Sarı Efe
Edip'in Meclis Başkanı Kazım Paşa'nın yakını olduğunu, hatta Ankara'ya geldiğinde
onun evinde kaldığını, bu tertibin içine hükümet tarafından ajan olarak sokulduğunu anlatırlar
ve kendilerinin olayla bir ilgilerinin olmadığını belirtirler.
13 Temmuzda Kel Ali başkanlığındaki
mahkeme kararını açıkladığında verdiği 13 idam cezası arasında tetikçilerin yanı
sıra suikastın örgütleyicileri olarak adı geçen İzmit mebusu Şükrü, Rüştü Paşa, Eskişehir
mebusu ve Mustafa Kemal'in çocukluk arkadaşı Miralay Arif, Saruhan mebusu Abidin, Sivas mebusu Halis Turgut gibi
isimler de vardır, ancak Terakkiperver paşalar beraat etmişlerdir.
Mahkeme Terakkiperver Fırka
içinde gizli bir örgütün Cumhurbaşkanım öldürerek yönetime el koymak istediği kararına varmıştır,
ancak paşaların bununla ilişkisi kurulamamıştır.
Sarı Efe Edip de beklemediği
idam cezası karşısında şaşıracak ve "Bu kararda benim hizmetim nazara alınmadı"
diyecektir ama mahkeme başkanı Kel Ali tarafından "Hizmetiniz elbette nazara alınacaktır" diye susturulacaktır.
Ali Fuat Paşa hatıralarında, Sarı Efe Edip'in hükümet ajanı olmasına rağmen idam edilişini
"Bu hizmet esnasında yanlış bir hareketine yahut başka bir sebebe bağlıdır" diye yazacaktır.
Sonuçta paşalar boyunlarını cellatın ipinden kurtaracaklar ama siyasi hayatları da bitmiş
olacaktır. Hukuki olarak ortada ciddi hiçbir şey yoktur, ama beraat etmiş de olsalar Mustafa Kemal'e suikast
davasından yargılanmış olmaları siyasette artık bir rol üstlenememeleri için yeterlidir. Nitekim
bazıları ancak Mustafa Kemal'in ölümünden sonra tekrar siyasetle ilgilenecekler ve mebus olabileceklerdir.
Bu
davadan sekiz ay kadar sonra, Mart 1927'de bir akşam Çankaya'daki sofrasında ağırladığı
çocukluk arkadaşı Ali Fuat Cebesoy'a Mustafa Kemal itirafta bulunup, şöyle diyecektir: "Paşaları
senin hatırın için affettirdim." Harbiye'den atılmaktan Ali Fuat'ın babası İsmail Paşa
sayesinde kurtulan Mustafa Kemal bu sözlerinde herhalde samimidir ama aslında bu sözler aynı zamanda büyük bir fiyaskonun
da itirafı değil midir?
Mustafa Kemal milli mücadelede omuz omuza savaştığı paşaları
affettirmiştir ama onlar Mustafa Kemal'i affetmemiş, hatta Mustafa Kemal'in çağrısına ve çabalarına
rağmen bazıları bir daha ölünceye kadar kendisiyle görüşmemiştir...
|