Ankara’ya son gidişimde bir akşam Gazi
beni Ankara Palas’a götürmüştü. Sofrada birkaç kişi daha vardı. Yedik, içtik, eğlendik. Gece yarısına
doğru Fransız Büyükelçisi geldi. Paşa bu elçiden hoşlanıyordu. Sofraya çağırdı, birkaç
kadeh de onunla birlikte içildi. Büyük kentlerden, Paris’ten söz açılmıştı. Bu arada Büyükelçi,
Gazi’ye “Ekselans, Paris’i bir daha görmek istemez misiniz?” dedi. Atatürk :
-
"Nasıl görmek istemem? Gençlik hatıralarımı tazelerim." diye yanıtladı. Bu karşılığa
çok sevinen büyükelçi :
-
"Böyle bir gezi Fransa’yı çok sevindirir. Ben de eşliğinizde (refakatinizde) bulunmaktan onur duyarım.
En büyük Fransız zırhlısı bizi İzmir’den alır. Akdeniz donanması buyruğumuza
verilir. Marsilya’ya çıktığınızda Fransız ordusu komutanız altına girer. Krallara
yapılmayan bir törenle karşılanırsınız."
Bu
sözleri dikkatle dinleyen Atatürk, "Bu çağrıyı siz kendiliğinizden mi yapıyorsunuz, yoksa hükümetiniz
adına mı konuşuyorsunuz?" diye sordu. Bu soru karşısında büyükelçi hemen kendisini topladı.
"Başarınızı hükümetime bildirirsem hükümetim de bunu büyük bir onur sayar." dedi. Gazi’nin yüzü
değişti. Çok kesin bir dille :
-
"Ekselans, Paris’i çok görmek istiyorum ancak büyük törenle karşılanacağım Paris’i değil.
Ben Paris’e, dünyanın bu güzel kentine, operalarını, tiyatrolarını, revülerini, zarif kadınlarını
bir daha görmek için gitmek isterim. Dedim ya gençlik anılarımı tazelemek için. Böyle olunca da belli olmadan
gitmek isterim. Yoksa törenlerle karşılanmak için değil."
Büyükelçi
pot kırdığını anlamıştı. Biraz sonra bir iş uydurarak sofradan kalktı. Gazi’nin
de neşesi kaçmıştı. "Kalkalım çocuklar, sofraya Çankaya’da devam ederiz." dedi. Sofradakilerin
çoğunu Ankara Palas’ta bıraktı yalnız iki üç yakın arkadaşını yanına aldı.
Yolda kendisine "Elçi çok kötü bozuldu. Söylediğine de söyleyeceğine de pişman ettiniz." dedim. Artık
kızgınlığı geçmişti. "Bana bak Kemal, sen de başıma kırk yıllık diplomat
kesilme. Adamın zihniyetini anlamadın mı? Bu Avrupalılar bizi bir türlü kavrayamıyorlar. Adam beni
bir doğu kralı sanıyor. Hangi donanmayı kimin buyruğuna, hangi orduyu kimin komutası altına
veriyor? Bunlara kendimizi tanıtacağız. Kim olduğumuzu öğrenecekler. Yoksa ben kaba bir adam değilim
çocuğum." dedi.
(Kemalettin Sami Paşa’dan Cevat Dursunoğlu)